Yapay Zeka Bir Devrim mi, Yoksa Anlatı Balonu mu?

Yapay zekanın bir balon olup olmadığı sorusu, bugün hem finans dünyasında hem de bu teknolojiyi geliştiren bilim insanları arasında en çok tartışılan başlıklardan biri. Açıkçası bu başlığı seçerken tereddüt ettim; çünkü mesele, birkaç yüzeysel argümanla geçiştirilemeyecek kadar katmanlı ve karmaşık. Ancak tam da bu provokatif soru sayesinde, içeriğin dikkat çekmek istediği kritik noktaların daha görünür olabileceğini düşündüm.

Katıldığım birçok konuşmada yapay zekanın algısal boyutuna değinme fırsatı buldum; yani insanların bu teknolojiyi nasıl konumlandırdığına, ne beklediğine ve ondan ne anladığına. Bugün ise konuyu biraz daha derinlemesine ele almak, özellikle işin ekonomik arka planını ve beklenti düzeylerini irdelemek istedim.

Yapay zeka aslında uzun yıllardır hayatımızda. Ancak son iki yıl içinde, gündelik hayatımızdan iş yapış biçimlerimize kadar pek çok alanı bu denli hızlı ve köklü biçimde dönüştüren başka bir teknolojik sıçramadan söz etmek zor. Bu açıdan bakıldığında, yapay zeka için “son yılların en güçlü teknolojik devrimi” demek abartı sayılmaz. Ne var ki bu devrimin etrafında oluşan ekonomik yapı, yatırım iştahı ve beklenti seviyesi; ister istemez 2000’lerin başındaki dot-com dönemini hatırlatan bazı işaretler de taşıyor.

Elbette iki dönemi birebir karşılaştırmak doğru olmaz. Teknolojik olgunluk, kullanım alanları, toplumsal kabulleniş ve regülasyonlar açısından çok farklı bir zeminden söz ediyoruz. Ancak yine de, beklentiler ile gerçek değer üretimi arasındaki makasın nasıl şekillendiği sorusu, bugün yapay zeka tartışmasının en kritik eşiklerinden birini oluşturuyor.

Öncelikle 2000’lere dot.com Krizine Bir Bakalım

Belki aramızda hatırlayanlar vardır. 2000’li yılların başında “internet her şeyi değiştirecek” fikri öylesine hızla benimsendi ki, geliri olmayan, henüz kar etmemiş ve hatta ürünü bile hazır olmayan yüzlerce internet şirketi milyonlarca dolarlık yatırım aldı. Borsada özellikle NASDAQ endeksinde büyük bir yükseliş yaşanmasına rağmen, 2000 yılı itibarıyla şirketlerin karlılık göstermediği fark edildi ve dönemin balonu çok sert şekilde patladı. NASDAQ, Mart 2000 zirvesinden sonraki iki yılda değerinin yaklaşık yüzde 78’ini kaybetti; Pets.com ve Webvan gibi yüzlerce şirket yok oldu ve ABD ekonomisi bile kısa süreli bir resesyona sürüklendi.

Yapay Zeka’da Durum Nasıl?

Bugün yapay zeka alanında yaşanan hareketlilikte bu döneme benzeyen öğelere sahip ibareleri taşıyor olabilir mi? Bence o dönem gibi olmasa dahi bu soruyu sorabilmek önemli. Yapay zeka ile bağlantılı şirketlerin hisse değerlerinde 2023–2025 arasında olağanüstü artışlar görüldü; AI odaklı fonlara yüz milyarlarca dolar aktı. Gelir üretmeyen birçok yapay zeka girişimi, yalnızca gelecekteki potansiyeli nedeniyle milyar dolar değerlemelere ulaştı. Bu yapı, dot-com dönemindeki “para akışı > gerçek iş modeli” dengesizliğini hatırlatır oldu.

Dot.com dönemine göre yapay zeka biraz daha farklı.  Her şeyden önce yapay zeka teknolojisi, salt bir web sitesi yatırımından çok daha somut temellere dayanmakta. Devasa veri merkezleri, bulut altyapıları, çip üretimi, kurumsal yazılımlar ve milyarlarca kullanıcıya dokunan hizmetler. NVIDIA, Microsoft, Google ve OpenAI gibi şirketler gerçek gelir ve altyapı üretmekte. dot-com dönemindeki şirketlerin çoğu ise sadece fikir seviyesindeydi. Bu nedenle balon tamamen patlasa bile teknolojinin kendisinin yok olmayacağı açık; fakat yine de ciddi oynaklıklar yaşanıyor. Örneğin NVIDIA, 2023–2025 arasında inanılmaz bir büyüme yakalamasına rağmen, birkaç çeyrekte beklentinin çok az altında kalan açıklamalar nedeniyle hisselerinde tek günde %10–15’lik sert düşüşler yaşanabiliyor. (Bu arada günlük hisse düşmeleri böyle çok büyük haber gibi veriliyor ama ben öyle düşünmüyorum) Microsoft ve Google ise yapay zekaya on milyarlarca dolar yatırım yapıyor; ancak bu yatırımların gelir dönüşümü henüz sınırlı olduğu için hisseler zaman zaman baskı altında kalıyor.

Yapay zeka alanında ise teknolojinin liderleri görüşleri de bu belirsizliği güçlendirmekte. Derin öğrenmenin üç öncüsü olarak bilinen Yann LeCun, Geoffrey Hinton ve Yoshua Bengio, yapay zekanın geleceği konusunda birbirinden oldukça farklı noktalarda duruyor.

LeCun’a göre bugünkü yapay zeka sistemleri bir kediden bile zeki değil; tehdit söylemleri bilimsel temelden uzak ve erken regülasyon paniği ise bu alandaki inovasyonları engelleyebilir. Hinton ise bunun tam tersini düşünüyor: Yapay zekanın insan zekasını aşabileceğini, kendi hedeflerini oluşturabileceğini ve kötü niyetli aktörlerin eline geçtiğinde toplumsal riskin çok yüksek olduğunu savunuyor. Bengio ise iki uç arasında durmakta. Süper zeka riskinin gerçek olduğunu, uluslararası denetim mekanizmalarının kurulması gerektiğini ve açık kaynak modellerin yanlış ellere geçme ihtimalinin ciddi bir tehlike oluşturabileceğini not düşüyor.

Bu ayrışma aslında bize şunu söyleyebiliriz: Bu teknolojiyi geliştirenlerin bile nereye doğru ilerlediğimiz konusunda net bir fikri yok.

Bugün balon tartışmasını büyüten kritik detay ise teknolojinin kendisinden çok beklentiler. AI startup’larının yüzde 60–70’inin önümüzdeki 5 yıl içinde kapanabileceği öngörülüyor. Bana sorarsanız insanlar birkaç yıl içinde yapay zekanın mucizeler yaratacağına dair abartılı bir beklenti içine sokuldu. Bu beklentinin karşılanmaması durumunda finansal bir hayal kırıklığı olur mu bilinmez ama bence ciddi bir risk söz konusu. Bu durumu daha da tehlikeli hale getiren konu ise şirketlerin iletişim stratejilerindeki kontrolsüzlük.

Belki de tam burada AI Washing’den de bahsetmek lazım.

Günümüzde pek çok şirket, aslında yapay zeka kullanmayan veya çok sınırlı bir otomasyon seviyesi içeren fonksiyonlara “AI destekli” etiketi yapıştırıyor. Örneğin yalnızca Excel makrosu seviyesindeki bir işlevi “yapay zeka otomasyonu” diye pazarlamak ya da OpenAI API’sini çağırıp “kendi AI motorumuz” demek gibi uygulamalar sektörde hype’ı artırıyor, beklentiyi şişiriyor. Tüm bu tabloya baktığımızda yapay zekanın tamamen bir balon olduğunu söylemek doğru değil; aksine, dev bir dönüşümün ortasındayız. Ancak bu dönüşümün içinde kolayca patlayabilecek baloncuklar da var. Startupların büyük bölümü elenecek, dev şirketler konsolidasyonu yönlendirecek ve hype azalırken teknoloji kalıcı hale gelecek. Bu nedenle yapay zekayı bir balon olarak değil, içinde köpükler barındıran güçlü bir teknoloji dalgası olarak görmek daha gerçekçi. Asıl mesele, bu dalganın kontrolsüz beklentilerle değil, somut değer üretimiyle ilerleyip ilerlemeyeceği.

Sam Altman, Haziran 2025’te kişisel blogu The Gentle Singularity üzerinden paylaştığı yazısında bu konuya dair dikkat çekici bazı veriler paylaştı. Altman’a göre ortalama bir ChatGPT sorgusu yaklaşık 0,34 watt-saat enerji ve 0,000085 galon su tüketiyor. Bu su miktarının, yaklaşık olarak bir çay kaşığının on beşte birine denk geldiğini de özellikle vurguladı.

Bu açıklamalar, yapay zeka kullanımının çevresel maliyetine dair kamuoyuyla paylaşılan ilk somut ve resmi sayısal verilerden biri olması açısından önemliydi. Başka bir deyişle, bugün “yapay zeka” başlığı altında konuştuğumuz bu teknolojinin arka planında, çoğu zaman göz ardı edilen fakat hiç de masum olmayan bir fiziksel maliyet söz konusu.

Üstelik bu maliyet yalnızca yazılım geliştirme süreçleriyle sınırlı değil. Yapay zekanın ölçeklenmesi; veri merkezleri, enerji tüketimi, soğutma sistemleri ve su kullanımı gibi ciddi altyapı yatırımlarını da beraberinde getiriyor. Yani bu büyüme, yalnızca kod satırlarının çoğalmasıyla değil, aynı zamanda küresel ölçekte fiziksel kaynakların yeniden tahsis edilmesiyle mümkün oluyor. “Bu nedenle yapay zekayı yalnızca bir yazılım devrimi olarak değil; ekonomik, çevresel ve etik boyutlarıyla birlikte okunması gereken çok katmanlı bir dönüşüm olarak ele almak zorundayız.

Yapay zeka bir balon mu diye sorulacaksa, bunun birebir bir dot-com dönemiyle örtüştüğünü söylemek zor. Ancak yapay zekanın bugün fazlasıyla abartılan, aynı zamanda henüz tam olarak kavranamayan çok katmanlı bir yapısı ve felsefesi olduğu kanaatindeyim. Tartışmaların büyük bir kısmı süreci derinlikten uzak, yüzeysel başlıklar üzerinden ele aldığı için; toplumun algısal yönelimi de kaçınılmaz olarak bu sınırlı çerçeve içinde şekilleniyor.

Bugün asıl riskin, yapay zekanın kendisinden ziyade onun etrafında üretilen anlatılar ve temsiller olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu anlatıların önemli bir bölümü, birkaç yıl içinde hızla değerini yitirecek, bağlamını kaybedecek ve adeta dijital bir çöplüğe dönüşecek. Gerçek “balon” tam da burada yatıyor: sürdürülebilir bir düşünce, anlam ve değer üretmeyen; yalnızca heyecan, hız ve görünürlük üzerine kurulu yapay zeka tasvirlerinde.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir