Bağlantı mı, Boşluk mu? (Bir Engap Meselesi)

Dijital dünya ile hayatımıza dahil olan yüksek etkileşim elde etme arzusu, gerçekten tatmin edici bir bağ kurmamıza mı yol açıyor, yoksa içimizdeki duygusal ve anlamsal boşluğu daha da mı derinleştiriyor?

İnsanlık tarih boyunca farklı gelişim evrelerine maruz kaldı. Tüm bu süreçlerde var olan veya olabilecek düzene uyum sağlaması adına insanlar her daim yeterli zamana sahipti. Bu sayede de bir şekilde yeniye hizalanmayı başarabildi. Ancak, bugüne kadar yaşanan dönüşümlerin neredeyse hiçbiri insan psikolojisine veya algısına, bugünkü kadar doğrudan ve tekil etki edebilme kapasitesine sahip olmadı. İnsanlık bir yandan hizalanabilme gayreti içerisindeyken, bir yandan kendisine yönelik farklı karmaşalar ile karşı karşıya kalmaya başladı.

Evet, bugün insandan öğrendiğini insanın boşluklarına karşı kullanabilme yetkinliğine sahip olan bir yapıdan bahsediyoruz. Tüm bu yenilikler, var olan tanımlamalardan sıyrılarak insan hayal gücünün tüm bağlantılarını, sınırlarını yavaş yavaş aşmaya başladı. Öngörülebilir gelecekte bu gelişimin insanlığa karşı bir baskı aracına dönüşüp dönüşmeyeceği tartışma konusu; fakat gerçek rekabet, inanç ve değer sistemimize doğrudan etki edecek sistemlerin sonuçlarına maruz kalmaya başladığımızda ortaya çıkacak.

Tarihte insanlığın en büyük iletişim aracı “dil” idi ve iletişim ağırlıklı olarak bu araç üzerinden sağlanıyordu. Dil, yalnızca bir araç değil, aynı zamanda toplumları inşa eden, ortak bilinç oluşturan ve kültürleri şekillendiren bir yapı taşıydı. Antik Yunan’da, Atina agoralarında fikir alışverişinde bulunan filozoflardan, Orta Çağ’daki el yazmalarını çoğaltan keşişlere kadar, insanlık daima iletişim yoluyla kendini tanımladı ve geleceğe yön verdi.

Bugün gelinen noktada ise, artık insanlık dışında dili kullanabilen, insanın yerine geçebilen ikincil araçlar ortaya çıkmaya başladı. Dil, insanın en büyük gücüydü; fakat bu güç artık bireyin kontrolünden çıkmaya başladı. Yapay zeka, büyük veri analitiği ve algoritmalar, insanların duygularını, tercihlerini ve davranışlarını analiz ederek onları yönlendirebilir hale gelmeye başladı. Bu noktada Yuval Noah Harari’nin Neksus adlı kitabındaki şu ifade akıllara geliyor: “Mevcut gelecek senaryoları dahi büyük resmi tam olarak yansıtmıyor. Burada insanlık tarihinin sona erebilme ihtimalinden bahsediyoruz. Fakat dikkat; tarihin değil, insan egemen tarihin sonu.”

İnsanlık, kendisinden daha fazlasına sahip bir dünya ile ilk defa karşı karşıya ve henüz nasıl konumlanacağını da tam olarak bulabilmiş değil. Bu yeni düzen sadece gelişimi veya ilerlemeyi ifade etmiyor. Aynı zamanda insanın kendisine karşı ve üstelik farkında olmadan yaratabileceği yeni bir mücadele alanlarını da beraberinde getiriyor. İnsanın dijital dünyaya bağlanma ve etkileşim kurma (engagement) arayışı, kendi gerçekliğinde bir kopukluk (gap) hissini de oluşturmaya ve günden güne arttırmaya başladı. Tam da bu paradoks üzerine düşünürken, zihnimde yeni bir kelime belirdi: ENGAP

ENGAP Nedir?

Engap’i kelime olarak Engagement ve Gap kelimelerinin birleşiminden türettim. Tam açıklaması ise dijital dünyada var olmaya çalışırken içsel boşluğun (farkında olmadan) büyümesi demek.

İster pasif bir tüketici ister aktif bir üretici olalım, bir şekilde dijital araçlar ile bağlantılı olma ve etkileşim kurabilme döngüsünde yer alıyoruz veya dahil ediliyoruz. Bugünden sonra da bu dünyadan kaçışın pek mümkün olmayacağı bir düzene doğru yolculuk yapıyoruz. Her mecrayı tüketirken bu durumu ayrı ayrı konumlandırıyor, zihni birbirinden farklı ve bağımsız baskı mekanizmalarının etkisi altına alıyoruz. İnsanın tarih boyunca en büyük güçlerinden bir tanesi olan etkileşim içerisinde kalabilme durumu, bugün insan varlığına karşı en riskli senaryolardan birisine dönüşüyor.

Kişinin farkında olmadan bir Engap içerisine sürüklenmesi, doğrudan bakış açısını, yorumlama kapasitesini, değerlendirme yetisini veya değerler çemberini etkileyebilecek doğrusal değil, döngüsel bir süreci ifade etmekte. Bu süreçteki en büyük zorluk ve bir anlamda bireyin kendisine karşı inkârı ise kişinin aslında Engap’in farkında olduğunu ve bundan etkilenmediğini ifade etmesi noktasında yaşanıyor. Bu süreç, kişinin düşünsel esnekliğini kaybetmesine, karar alma mekanizmalarının dış etkenler tarafından şekillendirilmesine ve zamanla bireyin kendi iç dünyasına yabancılaşmasına neden olabilecek bir konu.

Kaybolmuş Kimlikler ve Yeni Bir Dönemin Eşiği

Dijital dünyanın sunduğu olanaklar, insanlık tarihindeki en büyük ilerlemelerden biri olabilir ancak kimlik algısını ve bireysel bilinci tehdit eden ciddi bir dönüşümü de beraberinde getirmekte. Bilgiye ulaşmanın hızlanması, sınırların kalkması ve sürekli çevrimiçi olma hali, bireyin kendini tanımlama sürecinde büyük değişimlerin habercisi. Birey artık sadece fiziksel dünyada değil, sanal dünyada da var olma zorunluluğuyla karşı karşıya.

Bu tür zorunluluklar bireyin kimliğini inşa etmesi yerine, onu belirli kalıplara hapseden, sürekli bir etkileşim sarmalına sokan bir sistemsel ekosisteme dönüşmeye başladı. Dijital dünyada etkileşim içinde olma (engagement) ile bireyin içsel boşluk hissi (gap) arasındaki dengenin kaybolması, insan psikolojisi üzerinde ciddi bir baskı yaratabiliyor ve bireyin hem zihinsel hem de duygusal dengesini sarsabiliyor.

Tarih boyunca insanlar topluluk içinde var olmanın ve aidiyet duygusunun gücünü deneyimledi. Antik çağlardan günümüze kadar bireyler, iletişim yoluyla kendilerini tanımladı ve çevreleriyle bağ kurdu. Ancak bugün, bu iletişim dijital dünyaya taşındıkça, samimiyet ve derin bağlar yerini yüzeysel etkileşimlere bırakmaya başladı. Bireyler, kimliklerini dijital dünyada inşa etmeye çalışırken, içsel tatmin ve anlamdan da uzaklaşır oldu. Acaba sürekli bağlantıda olma isteği, gerçekten katkı mı sağlıyor yoksa insanı daha büyük bir boşluğa mı sürüklüyor?

Gelecekte, insanlığın en büyük mücadelelerinden bir tanesinin bu dengenin sağlanması üzerine olacak. Teknolojiyi tamamen reddetmek mümkün değil ancak bireyin kimliğini de korumasına yardımcı olabilecek bir dengeye hizalayabilmekte kıymetli. Dijital araçlarla var olmanın her geçen gün daha da kaçınılmaz olduğu bir çağda, bireysel ve zihinsel özgürlüğün devamını sağlamak için etkileşim ve boşluk arasındaki denge kritik bir detaya sahip. Yakın bir zamanda insanlık, teknoloji ile kendi benliğini yeniden tanımlamak zorunda ve daha güçlü içsel sınavlar ile karşı karşıya kalacak. Öngörülebilir gelecekte dengeli bir dijital varoluş inşa edebilmek, insanın sadece bilgiye değil, aynı zamanda anlamlı ve derin ilişkilere de sahip olmasını sağlayacak.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir