Tunus Hakkında Tavsiyeler ve Notlar

Kuzey Afrika’nın en güzel ülkelerinden bir tanesi olan Tunus’tan selamlar. Her şeyden önce Tunus Türklerden vize istemediği için hafta sonu birkaç günlüğüne atlayıp gelebileceğiniz bir ülke. Üstelik gezmesi de kolay ve rahat.

Yazıya başlamadan da yine küçük bir detay daha ekleyeyim. Tunus’a gelirken Tunus Air fiyatlarından dolayı tercih edebileceğiniz bir havayolu şirketi olabilir fakat çok ciddi rötar yapabileceğinin notunu da düşeyim. Araştırdığım kadarıyla da dünyanın en çok rötar yapan ilk beş hava yolundan bir tanesi. Ben de dönüşte Tunus Air’den uçak biletimi almıştım ve iki güne yaklaşan bir rötar yedim. Fiyat farkı fazla olabiliyor fakat bu notu da düşmek istedim.

Tunus bir dönem Fransız’ların etkisi altında olduğu için sosyal ve kültürel olarak alıştığımız Kuzey Afrika ülkelerinden bir tık daha farklı bir yapıya sahip. Bu topraklar aslında Arap, Berberi ve Fransız kültürünün birleşimi. Hem doğulu hem de Akdenizli bir ruh taşıyor. Üstelik gezmesi hem kolay hem de kendi içerisinde keyifli. Burası Afrika kıtasının en kuzeydeki ülke ve Cap Angela noktası Afrika’nın en kuzey ucu. Tunus, Akdeniz kıyıları ve Sahra Çölü arasında bir geçiş bölgesi gibi. Çöl bölgesindeki Matmata köyünde, troglodit (yer altı) evleriyle Star Wars’un Tatooine sahnelerine ev sahipliği yaptığı yerlere sahip.

Yüzölçümü olarak Türkiye’nin beşte biri küçüklüğünde. Ülkenin nüfusu ise yaklaşık 12 Milyon civarlarında. 1956’da çok erken bir tarihte kadınlara seçme-seçilme hakkı verilmiş olmasına karşın Tunus kadın haklarında Arap dünyasında en ilerici ülkelerden bir tanesi. Tunus’un belki de son yıllardaki en önemli özelliği Arap Baharı’nın başladığı ülke olması. Bu topraklardaki son yüzyıl içerisindeki en büyük değişimin Tunus’tan ateşlendiğini belirteyim.

Tunus’ta Kayravan diye bir şehir var. Örneğin burası İslam dünyasında Mekke, Medine ve Kudüs’ten sonra dördüncü kutsal şehir olarak kabul ediliyor. Bir diğer şehir El Jem’de ise dünyanın en iyi korunun amfitiyatrolarından birisi var. Buralara birkaç şeyi görmek için gitmeye değer mi bilemiyorum ama ben görmekten dolayı mutlu olduğum notunu düşmek isterim.

Tunus’u gezerken ise para bozdurmak çok kolay olmayabiliyor. O yüzden havalimanında para bozdurma işlerini hallederseniz iyi olur. Ek olarak kredi kartını birçok yerde kullanabilme olanağınız da mevcut ama yanınızda mutlaka ve mutlaka nakit olsun derim.

Arap Baharı Tunus’da Ortaya Çıktı

Tunus hakkında verilebilecek en kritik bilgilerden biri ise Arap Baharı’nın fitilini ateşleyen olayın burada ortaya çıkması. 2010 yılında seyyar satıcı Mohamed Bouazizi’nin, zabıtalar tarafından tezgahına el konulmasının ardından kendini yakmıştı. Bu durum da büyük protestoları tetikledi. Bu protestolar kısa sürede tüm Tunus’a yayıldı, ardından diğer Arap ülkelerine sıçrayarak “Arap Baharı” olarak anılan süreci başlattı.

Tunus’a Ne Zaman Gelinmeli?

Açıkçası bu coğrafya ağırlıklı olarak sıcak ve kurak bir iklim yapısına sahip. Yaz dönemlerinde ise sıcağın etkisiyle buraları gezmek bence işkence gibi. O yüzden en doğru zaman bahar ayları veya kış dönemi. Bu arada ülkede gece gündüz sıcaklık farklılıkları da fazla olabiliyor. Ben sabah sıcaktan bunalıyorken akşam hafif ince bir mont giyerek geziyordum. Buranın en popüler sezonları ise İlkbahar ve Sonbahar dönemleriymiş.

Tunus Kaç Günde Gezilir?

Tunus bir ülke ama buradaki başkentin adı da Tunus. O yüzden bir kafa karışıklığı olmasın. Açıkçası sadece Tunus gezilecekse en maksimum iki gün yeterli olur. Çevre illeri de dahil ederseniz her bir il için artı bir-iki gün ekleyebilirsiniz.

Tunus’un Diğer Şehirlerine Nasıl Gidilir?

Tunus’ta Kayravan, El Jem veya başka bir şehre gitmek istiyorsanız, en kolay ve hızlı ulaşım yöntemi Louage, bir anlamda bizdeki sarı dolmuşlar. Otobüs ya da tren saatleriyle uğraşmanıza hiç gerek yok; çünkü Louage, Tunus’ta oldukça yaygın ve günlük hayatın bir parçası. Şehirler arası Louage araçlarını bulabileceğiniz ana durak Station Louage Moncef Bey. Oraya gittiğinizde istediğiniz şehir için dolmuşlar kalkana kadar bekliyorsunuz; araç doldu mu, hemen yola çıkıyor. Bilet alırken ise küçük bir öneri: Mutlaka camda yazılı fiyatlara göz atın. Bazı satıcılar turist olduğunuzu görünce fiyatı biraz yükseltebiliyor. Bir diğer önerim de şu: Louage araçları dolmadan hareket etmiyor. Bazen tek bir kişi için bile yarım saatten fazla beklemek gerekebiliyor. Eğer zamanınız kısıtlıysa, eksik koltukların ücretini siz veya diğer yolcular aranızda paylaşarak aracı hemen hareket ettirebilirsiniz.

Tunus Gezi Planı

Tunus’u iyi gezmek için Bölge 1 ve Bölge 2 olarak ayırabilirsiniz. Gezilecek yerleri yaklaşık %85’i zaten Bölge 1’de yer aldığı ve birbirine yakın olduğu için bu kısmı 4-5 saat içerisinde çok rahat gezebilirsiniz. Bölge 2 ise taksi ile gideceğiniz bir yer ama mutlaka görmeniz gereken bir kısım. Burayı özellikle gün batımına doğru denk getirirseniz çok güzel manzaralarla karşılaşabilirsiniz. Burası gezmekte 2-3 saat civarı sürebilir. Ben ilk olarak bardo müzesi ile başlamanızı öneririm çünkü Bölge 1’deki en uzak yer. Zaten orayı gezdikten sonra diğer her şey birbirine yürüme mesafesinde ve keyifli olur. Özellikle öğlen sıcağında da şehir merkezindeki pazarlarda olursanız daha rahat ve serin bir gezi sizi bekler. Bardoyu gezmeyecekseniz, yazdığım sıralamadan devam edebilirsiniz.

Tunus Şehir İçi Ulaşım

Tunus’ta birçok yere rahatlıkla yürüyerek gidebilirsiniz fakat taksi kullanmanız gerekirse Bolt’u öneririm. Uzak yerlere bu uygulamadan taksi çağırarak gidebilirsiniz.

Tunus Medina Kapıları

Bu şehri gezerken oldukça sembolik kapılara denk geleceksiniz. Bunlar da genellikle mavi veya sarı renklerde olacak. Bu kapılara Tunus medinasının kapıları (The Doors of the Medina) deniliyor. Bu kapıların çoğu 12. ve 13. yüzyılda Hafsidler döneminde inşa edilmiş. Kapılar medinayı hem koruma hem de düzenli giriş çıkış sağlama amacıyla yapılmış. Eskiden sayıları 12’den fazlayken bugün sadece birkaç tanesi ayakta kalabilmiş. En bilinenleri Bab el-Bhar (Porte de France), Bab Jedid, Bab Saadoun ve Bab el-Khadra. Kapıların mimarisi genelde taş kemerli, üstlerinde Arapça kitabeler, bazılarında ise Osmanlı döneminden kalma armalar bulunuyor. Kapılarda kullanılan mavi renk Akdeniz kültüründe hem estetik hem de koruyucu bir anlam taşıyor. Halk arasında ise “nazara karşı” mavi kapı kullanmak yaygın bir inanışmış. Sarı renk ise bolluk, güneş ve bereketi sembolize etmekteymiş. azı dönemlerde sarı kapılar zengin ailelerin evlerini ya da belirli meslek loncalarını işaret etmek için kullanılırmış. Renkler aynı zamanda yön bulmayı kolaylaştıran birer görsel işaret görevi de görürmüş.

Tunus’ta Nereler Gezilir

Tunus’u birkaç günde gezebileceğiniz gibi bir gün içerisinde de iyi bir plan ile gezebilirsiniz. Bu şehri Medina Bölgesi ve Sidi Bou Said olarak iki bölüme ayırarak gezmek rahat olur.

BÖLGE 1 (Medina Bölgesi)

Burayı gezmek için yaklaşık 4-6 saat arasında zaman çok rahatlıkla yeterli olur. Aşağıda yazdığım yazıda gezi sıralamasına göre devam ederseniz daha verimli ve keyifli bir seyahat ortaya çıkabilir fakat tercih yine sizlerin 🙂

Bardo Ulusal Müzesi

Tunus’ta çok fazla müze anlayışı yok. O yüzden burada müze olarak görülebilecek en güzel yer Bardo Ulusal Müzesi. Burası 19. yüzyılda bir beylik sarayı olarak inşa edilmiş bir bina. Müzeye dönüştürme ise 1888 yılında olmuş. Bardo müzesi dünyanın en büyük mozaik koleksiyonlarından birine ev sahipliği yapıyor. Müze odalar şeklinde olduğu için her oda sizi farklı bir çağa götürüyor. Kartaca’dan Roma’ya, İslam dönemine kadar Tunus’un katmanlı tarihi adım adım hissedebilirsiniz. Ancak burası sadece bir müze değil; 18 Mart 2015’te yaşanan terör saldırısı nedeniyle Tunus’un yakın tarihindeki en acı anılardan birine de tanıklık eden bir yer. Yapılan terör saldırısında 22 turist ve 2 güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş ve o günden sonra burası bir dönüm noktası olmuş. Giriş ücreti 13 Tunus dinarı. Burası bir tık şehrin dışında o yüzden taksi ile gelmenizi öneririm.

Dar Lasram

Burası Tunus medinasının en etkileyici saray evlerinden biri ve şehrin aristokrat geçmişini en iyi anlatan yapılardan bir tanesi. 19. yüzyılın başında, zengin Lasram ailesi için inşa edilmiş. Bina, tipik bir Tunus saray mimarisine sahip. Geniş bir iç avlu, kemerli revaklar, mermer kaplamalar, renkli seramikler ve ahşap tavan süslemeleri oldukça keyifli. Burayı gezerken hem şehrin geçmişteki zengin hayatını hem de bugünkü kültürel miras çalışmalarını bir arada görebilirsiniz. Ek olarak eğer zaman planınız sıkışıksa burayı listeden çıkabilirsiniz.

Tunus Medinası (Medina of Tunis)

Tunus Medinası buranın belki de ilk adresi olan lokasyon. Şehre adım atar atmaz sizi buranın etnik atmosferine davet eden yer diyebilirim. Daracık sokaklar, labirent gibi çarşılar, baharat kokuları, bakır işçiliği yapan ustalar ve rengarenk kapılar arasında dolaşırken adeta Tunus’a ait küçük bir açık hava müzesinde yürüyormuşsunuz gibi hissedebilirsiniz. Burada tarihi hanlar, küçük avlular ve camiler size bu şehrin yüzyıllardır nasıl yaşadığını fısıldıyor. Açıkçası burayı gezerken kaybolmak en güzeli. Medina, Tunus’un kalbi; buraya uğramadan bu şehri görmüş sayılmazsınız desem yeridir.

Kasbah Meydanı (Place de la Kasbah)

Medina’dan ister yürüyerek (30-35 dk civarları) ister taksi ile (7-8 dak) Kasbah Meydanına erişebilirsiniz. Kasbah Meydanı, Tunus’un politik ve tarihi nabzının attığı en önemli meydanlardan biri. Medina’nın batı ucunda yer alan bu meydan, adını Osmanlı döneminde inşa edilen ve bugün Başbakanlık Sarayı’nın bulunduğu Kasbah kompleksinden almış. Meydan, Fransız sömürge döneminde düzenlenmiş ve 20. yüzyıl boyunca idari bir merkez olarak kullanılmış.

Bugün de çevresinde hükümet binaları, Adalet Bakanlığı ve tarihi Kasbah Camii bulunuyor. Kasbah Meydanı, 2011 Arap Baharı sırasında Tunus’un demokrasi mücadelesinin sembol alanlarından biri olması nedeniyle de ayrı bir anlama sahip. Zeynel Abidin Bin Ali’nin devrilmesinin ardından binlerce protestocu burada günlerce kamp kurarak siyasi reform talep etmiş. Bu süreçte polislerle çatışmalar yaşanmış, gaz bombaları atılmış ve meydan büyük bir direnişe sahne olmuş. Bugün daha sakin bir atmosfere sahip olsa da, buraya adım attığınızda tarihin o kritik günlerini ve Tunus halkının kararlılığını adeta hissediyorsunuz.

Cafe El Mrabet

Sanırım Tunus’ta geldiğim en ilginç yerlerden bir tanesi Cafe El Mrabet’tir çünkü burası hem türbe hem de kafe. Burası Osmanlı dönemine dayanıyor ve kaynaklarda 17. yüzyıl başlarında Türk askerlerinin buluşma noktası olduğu söyleniyor. Burası Zeytuna Camii’ne ve medinanın önemli çarşılarına oldukça yakın. Hatta üst katında güzel bir Zeytuna Camii manzarası da var. İçeriye girdiğinizde ise kırmızı, yeşil ve beyaz sütunlar sizi karşılıyor.  Kırmızı renk Tunus bayrağının ana rengi ve hem kanı hem de bağımsızlık mücadelesini simgeliyor. Beyaz renk saflığı, barışı ve dini saflığı temsil ediyor. Yeşil renk ise İslam’ın rengi olarak kabul ediliyor ve cenneti, bereketi ve umudu sembolize ediyor. Zaten Tunus’ta gittiğiniz birçok yerde bu üç renkten oluşan sütunları sıklıkla göreceksiniz.

Al-Zaytuna Camii (Ez-Zitouna Mosque)

Burası Tunus’un birçok ikonik fotoğrafında yer alan yapı. Al-Zaytuna Camii, Tunus’un en eski ve en önemli ibadet yerlerinden biri. İlk yapımı 698 yılına, Emevîler dönemine kadar uzanıyor; zamanla Abbasîler ve Fatımîler tarafından genişletilmiş. Bu yüzden hem erken İslam hem de Kuzey Afrika mimarisinden izler taşıyor. Caminin adı “zeytin ağacı” anlamına geliyor ve efsaneye göre tam bu bölgede bir zeytin ağacı varmış.

Medinanın ortasında, dar sokaklardan geçip bir anda ulaştığınız bu cami, şehrin kalbinde yer alıyor. Avlusundaki beyaz mermer taşlar ve 160’tan fazla sütun, Roma ve Kartaca kalıntılarından getirilmiş. Yüzyıllar boyunca burası sadece ibadet değil, ilim yuvası olmuş; Ez-Zitouna Üniversitesi burada doğmuş. Buranın hocasının ismi ise Mustafa. Ben denk gelip tanışmıştım. Güzel bir muhabbet olmuştu aramızda. İngilizce bilmese de Türk olduğum söyleyince gülmüştü. Burayı sadece dışarıdan değil içirişini görerek ve sindirerek de gezin derim.

Souk el-Attarine

Tunus Medinası’nın en büyüleyici pazarlarından biri Souk el-Attarine. Burası 13. yüzyılda Hafsid hanedanı döneminde kurulmuş ve ismini “attar” yani baharat ve esans satıcılarından almakta. Burada yürürken burnunuza karışan tarçın, karanfil, misk ve gül suyu kokuları karışacak. Daracık sokaklarda sıralanmış dükkanlarda parfümler, doğal yağlar, sabunlar, şifalı otlar ve tütsüler satılıyor. Türkiye’den geldiğinizi söyleyince de birçok dükkan sahibi diğer turistlere göre sizi daha iyi ağırlıyor. Souk el-Attarine, sadece alışveriş değil, aynı zamanda Tunus’un yüzyıllardır süren ticaret geleneğini yaşamak için eşsiz bir deneyim.

Café De La Vigne

Café De La Vigne, Tunus’un kalbinde, medinanın labirent gibi dar sokaklarının arasında saklanmış, atmosferiyle insanı geçmişe götüren çok özel bir mekan. Adını Fransızca “asma” anlamına gelen “la vigne” kelimesinden alır ve gerçekten de kapısının önünü gölgeleyen üzüm asmasıyla tanınan bir yer. Burada otururken geleneksel Tunus kahvesi veya nane çayı içebilirsiniz. Kafenin oturma alanı oldukça mütevazı ama büyüleyici. Burasını medinanın otantik ruhunu hissetmek için öneririm.

Cafe Panorama

Medina’nın o meşhur sokaklarında Zeytuna Cami manzaralı çekilen etnik fotoğraflar işte bu kafeden çıkıyor. Bu kafe çatı katında yer alıyor. Dar sokakların karmaşasından çıkıp bir nefes almak isterseniz kesinlikle öneririm. Buraya çıktığınızda, eski şehrin labirent gibi sokaklarını ve tarihi camilerin minarelerini aynı karede görebilirsiniz. Gün batımında şehrin kızıl ışıklara bürünüşünü izlemek ise ayrı bir keyif. Hem fotoğraf çekmek hem de sessizce kitap okumak veya sohbet etmek isterseniz oldukça ideal bir yer.

Victoria Square (Place de la Victoire)

Burası aslında hemen  Habib Bourguiba Caddesi’nin girişinde yer alan ayrı bir yer.  Bab el-Bhar (“Deniz Kapısı”) diye de bilinen Beb Bhar’ın hemen yanında yer alması ve eski medina girişinin bir kapısı görevi görmesiyle tarih boyunca şehirde önemli bir geçiş noktası olmuş. Victoria Meydanı çevresinde erken 20. yüzyıldan kalma mimarilerle Britanya Konsolosluğu’nun eski binası gibi yapılar dikkat çekiyor. Ayıca şehrin güzel ruhunu burada bulunan restoranlara oturarak hissedebilirsiniz. Ayrıca meydanda Hotel Royal Victoria gibi tarihi yapılarda var.

St. Vincent De Paul Katedrali

Burası Habib Bourguiba Caddesinde yer alan ve inşaatı 1890 yılında planlanan ama fiili çalışmaları 1893’te başlayan bir katedral. Bu yapıda Moorish (Müslüman mimarisi etkileri), Neo-Byzantine ve Gotik revival stil öğeleri bir arada bulunuyor. İnşaat sırasında, kaynak eksikliği sebebiyle çan kuleleri ilk önce ahşap geçici yapıdaymış; daha sonra (yaklaşık 1910’da) daha kalıcı kuleler inşa edilmiş. Bu dini yapı katolik kilisesinin Tunus’ta halen aktif olarak kullanılan baş katedrali. Tunus’un da tek faal Katolik başkilisesi olması özelliğine sahip.

Tunus Belediye Tiyatrosu (Theatre Municipal de Tunis)

Tunus Belediye Tiyatrosu, şehirde kültür ve sanatın merkezi konumunda olan önemli bir yapı ama dışarıdan biraz ihtişamını daha az yansıtan bir yer. Buranın açılışı 1902 yılında olmuş. Opera, bale, senfonik konser ve dramatik tiyatrolar gibi birçok sanatsal etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Tiyatro salonunun kapasitesi yaklaşık 1.350 kişi. Mimari olarak koloniyal dönemde Fransız etkisinde yapılmış bir tiyatro binası. Gece etkinliklerine özellikle bakın derim. Burada etnik bir etkinliği yakalamış ve rica ederek ücretsiz girmiştim. Gerçekten çok etkileyici anlar yaşamıştım. Umarım ki burada bir etkinliğe denk gelirsiniz.

Habib Bourguiba Caddesi (Avenue Habib Bourguiba)

Habib Bourguiba Caddesi, Tunus’un en ikonik noktası ve adeta şehrin kalbi. Burası hem gece hem de gündüz şehrin en hareketli noktası. Özellikle gece acıktığınızda buralarda açık mekanları bulabilmeniz mümkün. Bu cadde 19. yüzyılın sonlarında Fransız sömürge döneminde açılmış ve o dönemde “Avenue Jules-Ferry” olarak biliniyormuş. 1957’de bağımsızlığın ardından modern Tunus’un kurucusu Habib Bourguiba’nın adını almış. Burası aynı zamanda 2011 Arap Baharı sırasında on binlerce kişinin özgürlük ve demokrasi için toplandığı gösterilere ev sahipliği yaptığı bir adres. Bu cadde, sadece alışveriş ve gezinti için değil, aynı zamanda da bir özgürlük mücadelesinin sembolü.

BÖLGE 2 (Sidi Bou Said Bölgesi)

Aslında burası iyi bir planlama ile bir günün içerisine de sığdırılabilir. Bölge 1’i sabah 09:00 gibi gezmeye başlasanız 5-6 saat içerisinde rahatlıkla bitecektir. Akşam 4-5 gibi de buralara doğru gelebilirsiniz. Sidi Bou Said için ise 2-3 saate çok çok yeterli olacaktır.

Sidi Bou Said

Tunus’un sanırım gezilecek en ikonik yeri diyebilirim.  Sidi Bou Said, Tunus’un en büyüleyici köylerinden biri. Burası başkente 20 km mesafede, mavinin ve beyazın buluştuğu bir masal diyarı gibi. Köyün adı, 13. yüzyılda buraya yerleşen sufi bilge Abu Saïd ibn Khalaf’tan geliyor. Sidi Bou Said, 20. yüzyılın başlarında Baron Rodolphe d’Erlanger’in buraya yerleşip mavi-beyaz renk düzenini yaygınlaştırmasıyla bugünkü kimliğini kazanmış. Dar sokaklarında yürürken mavi kapılar, pencereler ve çiçeklerle süslü avlular keyifli anlar ve hatıralar yaratmanızı sağlayacak.

Burada Ennejma Ezzahra Sarayı’nı gezmek, Akdeniz manzarasına karşı kahve içmek burada yapılacakların en başında geliyor. Buranın en ikonik kafeleri ise Café des Nattes ve Café des Délices (Café Sidi Chabaane). Buralarda mola verip bir şeyler içmenizi öneririm. Ayrıca otantik bir Sidi Bou Said konağı olan Dar El Annabi’e de bir uğramanızı öneririm. Zaten Sidi Bou Said kompakt bir yer bundan dolayı sizi yormayacaktır.

Kayrevan (Kairouan)

Kayravan (Kairouan) Tunus’un en eski ve en kutsal şehirlerinden biri. Burası İslam dünyasında Mekke, Medine ve Kudüs’ten sonra dördüncü kutsal şehir olarak kabul ediliyor. 670 yılında Arap komutan Ukba ibn Nafi tarafından kurulan Kayravan, Kuzey Afrika’daki ilk İslam yerleşimlerinden de bir tanesi. Şehrin en ünlü yapısı Kairouan Ulu Camii. Zamanınız varsa Tunus’un dini ve kültürel tarihini keşfetmek isterseniz burayı keşfetmenizi öneririm. Sadece beklentiniz bir şehir yapılanması olarak çok olmadan gelin 😊

Kayravan Ulu Cami

Kayravan Ulu Camii, İslam mimarisinin en eski ve en etkileyici eserlerinden biri. Bu cami Kuzey Afrika’daki İslam yayılımının simgesi kabul ediliyor. 670 yılında Ukba ibn Nafi tarafından inşa edilmiş, zamanla da birkaç kez restore edilerek bugünkü halini almış. Cami, yaklaşık 9.000 metrekarelik dev bir alanı kaplıyor. Kare planlı avlusu, etrafını saran kemerli revakları ve masif taş minaresi ile buradaki mimarinin dikkat çekici özelliklerinden. Özellikle caminin minaresi, İslam dünyasında ayakta kalan en eski minarelerden biri. Bu caminin iç mekanında 400’den fazla antik Roma ve Bizans sütunu kullanılmış. UNESCO dünya mirası listesinde yer alan ulu cami, sadece ibadet yeri değil, aynı zamanda İslam hukukunun ve eğitim faaliyetlerinin geliştiği bir merkez.

Bir Baruta

Bu şehre geldiğinizde belki de görülecek en ilginç detaylardan bir tanesi Bir Barrouta’dır. Kayravan’ın medinasında yer alan ve şehrin en mistik yapılarından biri olarak kabul edilen tarihi kuyu yapısı, 796 yılında kazılmış. 17. yüzyılda Muradiler döneminde Mohamed Bey el-Mouradi tarafından da bugünkü kubbeli yapısıyla yeniden inşa edilmiş. Yapının en ilginç özelliği ise suyun deve gücüyle çekilmesi. Burayı görmeye geldiğinizde devenin o kuyu başında döndüğü an sizi de iç kısma alıyorlar ve deve yanınızdan geçiyor. Gerçekten çekindiğim ve biraz zorlandığım anlardan biriydi ama bir o kadar da ilginçti. İçeride halen çalışan bir noria sistemi var. Deve dairesel bir yörüngede yürüyor ve bu hareketle suyu kuyudan yukarı çeken ahşap tekerlekleri döndürüyor. Bir Barrouta’nın en dikkat çekici bir diğer yanı ise halk arasında bu kuyunun Mekke’deki kutsal Zemzem Kuyusu ile yeraltından bağlantılı olduğuna dair güçlü bir inanç bulunması.

El Jem

Kayravan’dan sonra durağım El Jem oldu. Buranın otobüs duraklarından Louage’a atladım ve o meşhur amfitiyatroyu görmek için yola çıktım. Bu şehre aslında sadece ünlü amfitiyatroyu görmek için geldim ve bunun için klimasız bir araçta yaklaşık 250 kilometre yol yaptım. Antik dönemde Thysdrus adıyla bilinen El Jem, Roma İmparatorluğu’nun Kuzey Afrika’daki en önemli zeytinyağı üretim merkezlerinden de birisiymiş. Bugün El Jem, özellikle UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan amfitiyatrosu ile tanınıyor. Açıkçası şehirde amfitiyatro dışında çok fazla görülecek yer yok, bu detayı göze alarak gelin derim.

El Jem’den dönüş için ise bir tavsiye. Dönüşünüzü en geç 16:00’a kadar planlayın derim. Bu saatten sonra Louage bulmak veya aracın dolmasını beklemek zorlaşabiliyor. Örneğin, benim bindiğim araçta yalnızca iki kişi vardı ve sekiz kişi dolana kadar bir saatten fazla beklemek zorunda kaldık.

El Jem Amfitiyatrosu

UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan El Jem Amfitiyatrosu, 3. Yüzyılda inşa edilmiş harika bir yapı. Yaklaşık 35.000 kişilik kapasitesiyle dünyanın en büyük 3. amfitiyatrosu. Roma’daki Kolezyum’dan sonra ise dünyanın en büyüklerinden bir tanesi. Amfitiyatro, gladyatör dövüşlerinden vahşi hayvan gösterilerine kadar pek çok etkinliğe ev sahipliği yapmış. Tamamen taş bloklardan yapılmış ve günümüzde halen tam mimarisine uygun şekilde ayakta kalan tarihi bir yapı. Dünyanın en iyi korunmuş amfitiyatrolarından biri olarak geçiyor. Burayı gezerken arenanın altında yer alan gladyatörlerin ve hayvanların bekletildiği yeraltı odalarını da gezebiliyorsunuz. Gladyatör (2000) filminde buradan esinlenilerek canlandırıldı. Buraya giriş 12 Tunus Dinarı (TND). 1 Mayıs – 15 Eylül tarihleri arasında saat 07:30 – 19:00, kış dönemi ve diğer aylarda ise saat 08:00 – 17:30 arasında açık.

Tunus’ta Neler Yenir

Kuskus (Couscous)

Kuskus, Tunus mutfağının en bilinen ve en sevilen yemeği. İnce buğday irmiği buharda pişiriliyor ve genellikle sebzeler, nohut ve kuzu, tavuk veya balık etiyle servis ediliyor. Kuskus’u yiyebileceğiniz en keyifli mekanlardan biri ise Dar Slah. Hem fiyatları hem de ekiplerin ilgisi çok güzel. Burada yerel yemekleri set menü şeklinde de alabiliyorsunuz.

Dar Slah Adres: 145 Rue de la Kasbah, Tunis 1006, Tunus

Bambalouni

Bambalouni, Tunus’un en sevilen sokak tatlılarından biri ve özellikle Sidi Bou Said’de çok ünlü. İnce mayalı hamurdan, halka veya yuvarlak şekil verilerek kızgın yağda kızartılan bir türlü tatlı. Çıtır olduktan sonra üzerine bolca şeker serpilerek sıcak şekilde servis ediliyor. Aslında bizim pişiye veya donut’a benzer şekilde. Sidi Bou Said’de bunu yiyebileceğiniz en güzel yerlerden biri ise Beignets et Bambalouni.

Brik

Tunus mutfağının en ikonik atıştırmalıklarından birisi Brik. İnce ve çıtır “malsouka” hamurunun içine yumurta, ton balığı, kapari veya patates konur, üçgen ya da yarım ay şeklinde katlanarak kızgın yağda kızartılıyor. Buradaki en sevdiğim lezzetlerden biri tam olarak buydu. Sidi Bou Said’in çıkışında yiyebilşeceğiniz çok güzel yerler var.

Ojja

Domates, biber, soğan ve sarımsakla hazırlanan Ojja, baharatlı bir sosun içinde sucuk veya merguez sosis koyarak yapılıyor ve üzerine yumurta kırılarak hafifçe pişiriliyor.

Tunus, tarih, kültür ve lezzetin eşsiz bir karışımını sunan, ziyaretçilerini hem büyüleyen hem de keşfetmeye teşvik eden bir ülke. Medina’nın dar sokaklarında kaybolurken geçmişin izlerini takip edebilir, El Jem Amfitiyatrosu’nda Roma’nın görkemini hissedebilir, Kayravan’da İslam mimarisinin zarafetini gözlemleyebilirsiniz. Sidi Bou Said’in mavi-beyaz evlerinde gün batımını izlerken, elinizde sıcak bir bambalouni ya da naneli çayla bu deneyimi tamamlayabilirsiniz. Tunus, hem ruhunuzu hem damağınızı besleyecek, unutulmaz bir rota.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir