“Yapay Zeka Çağında….”
Sanırım bu kelimeler ile başlayan onlarca konuşma, eğitim mevcut. Ancak bu kavramların temelini anlamadan, sadece trend oldukları için onlara güçlü anlamlar yüklüyoruz. Bu da beraberinde yüzeysel bir adaptasyon baskısını getiriyor. Anlamını tam olarak kavramadığımız kavramlara uyum sağlama çabası, bireysel farkındalık yerine kolektif ezbere dönüşüyor. Bugün birçok kavram – özellikle “trend” olanlar – moda haline geldiğinde, önce hızla kullanıma giriyor, sonra içeriği yüzeysel hale getiriyor.
Hazırsanız, bu konuya dair oldukça güncel ve çarpıcı bir araştırma sonucunu sizlerle paylaşmak istiyorum. MIT’den Nataliya Kosmyna ve ekibi tarafından yürütülen, MIT destekli bir çalışmada; ChatGPT gibi büyük dil modellerinin yazı yazma sürecinde kullanıldığında, insan beynindeki düşünsel aktiviteyi belirgin şekilde azalttığı tespit edildi.
Araştırma sonuçlarına göre, bu araçları kullanan kişilerin hem hatırlama becerilerinde düşüş gözlemlendi hem de zamanla “bilişsel atrofi” olarak tanımlanan zihinsel gerileme belirtileri ortaya çıktı. Yani, yapay zekâ bir yandan üretkenliği artırırken, diğer yandan düşünmenin yerini aldığında, insan beynini pasif bir izleyici konumuna itebiliyor.
Şimdi, raporu daha iyi anlayabilmek için önemli bir detayı en başta netleştirmekte fayda var. Çalışma, üç ayrı grup üzerinden yürütülmüş ve her bir grup farklı bir yazma yöntemiyle değerlendirilmiş. İlk grup, “beyin-yalnız” olarak tanımlanıyor; yani hiçbir dijital ya da yapay zekâ aracı kullanmadan tamamen kendi zihinsel çabasıyla yazı üreten katılımcılar. İkinci grup, yalnızca arama motorlarını—yani örneğin Google gibi bilgiye erişim sağlayan araçları—kullanarak içerik üretiyor. Üçüncü grup ise, LLM (Large Language Model) kullanıcıları; yani ChatGPT ve benzeri yapay zekâ destekli metin üretim araçlarından doğrudan yardım alan katılımcılar. Bu ayrım, bulguları doğru yorumlayabilmek açısından oldukça kritik. Çünkü araştırmanın esas odak noktası, bu üç grup arasındaki beyin aktivitesi, hatırlama becerisi ve yazıya olan sahiplik hissi gibi bilişsel farkların karşılaştırılması üzerine kurulmuş.
Bu araştırma sonucunda ise ortaya çıkan sonuçlar ise şöyle;
1-) Yapay zekan kullanan grupta beyindeki bağlantı sayısı yüzde 79’dan yüzde 42’ye düşüş göstermiş. Yani yüzde 47’lik bir sinirsel aktivite kaybı. Bu durum, düşünsel çaba ve sinirsel etkileşimde ciddi bir düşüşün göstergesi. Yani, beyin farklı bölgelerini kullanmayı aksatmaya başlıyor, hem öğrenme hem de hatırlanma oranları düşüyor. Sinirsel etkileşim kısmında ise düşünme, problem çözme ve karar alma detayları olumsuz etkileniyor.
2-) ChatGPT kullanan katılımcıların %83’ü, yazdıkları metinden birkaç dakika sonra tek bir cümleyi bile hatırlayamamış. Bunun nedeni aslında yapay zeka araçlarının yazdığı veya ürettiği içeriği sorgulamadan kabul edişimiz, onu doğrudan kopyala ve yapıştır gibi kullanmamız.
3-) Yapay zekâ kullanımı görevleri yüzde 60 hızlandırmış. Ancak bu hız artışı, bilişsel yükü (derin öğrenme için gerekli zihinsel çaba) yaklaşık yüzde 32 azalttı.
Bu araştırma grubundaki özet tablo ise şöyle;
Grup | Başarı Puanı | Beyin Aktivitesi | Hatırlama Becerisi |
Önce kendi düşünen, sonra LLM kullanan | En yüksek | En yüksek | En yüksek |
Sadece LLM kullanan | En düşük | En düşük | En düşük |
Sadece kendi düşünen | Yüksek | Yüksek | Yüksek |
Bilişsel Atrofi, beynin aktif düşünme, analiz yapma, hatırlama ve üretme gibi zihinsel yetilerini zamanla kaybetmesi anlamına geliyor. Tıpkı kullanılmayan bir kasın zayıflaması gibi, kullanılmayan zihinsel beceriler de işlevini yitirebiliyor. ChatGPT gibi yapay zekâ araçlarının sürekli ve bilinçsizce kullanılması, bireyin zihinsel süreçlerini devre dışı bırakıyor; yani beyin, düşünmek yerine “yönlendirilmiş yanıtları” izlemeye başlıyor.
Aslında bir kişinin önce kendi zihinsel emeğini ortaya koyması, düşünsel bir çaba içerisine girmesi ve ardından yapay zekâ araçlarını destekleyici biçimde kullanması, araştırmada en yüksek performansla ilişkilendirilen strateji olarak öne çıkıyor. Dolayısıyla, yapay zekâ kullanabilme becerisi günümüzde çok değerli; ancak bu becerinin ne zaman, ne kadar ve nasıl kullanıldığını dengelemek, teknolojik yetkinliğin de ötesinde bir zihinsel farkındalık gerektiriyor.
Zira yapay zekâ insanın yerine düşünmeye başladığında, insan beyni adeta “pasif moda” geçiyor. Bu durum hem kısa vadede öğrenme sürecini sekteye uğratıyor hem de uzun vadede zihinsel kapasitenin zayıflamasına neden oluyor. Sürekli yapay zekâya güvenmek, kişiyi yavaş yavaş zihinsel bir tembelliğe, hatta fark edilmeden gerçekleşen bir bilişsel körelmeye sürüklüyor.
Yapay zekânın en büyük tehdidi, insanın düşünme kaslarını zayıflatması. Özellikle tekrar eden görevlerde, karar alma sorumluluğunu yapay sisteme devretmek, beynin bağlantı yollarında kısa devreler oluşturarak derin düşünme refleksini köreltebiliyor. Bu nedenle mesele sadece teknolojiyi kullanmak değil, zihni aktif tutarak kullanmakta yatıyor.
Yapay zekâ, şüphesiz ki hayatımızın birçok alanında büyük bir kolaylaştırıcı rol üstleniyor. Günlük işlerden profesyonel süreçlere kadar pek çok alanda zaman kazandırıyor, verimliliği artırıyor. Ancak bu kolaylığın bir bedeli olabilir: insanın temel bilişsel becerilerinin geri planda kalması. Eğer bu tür araçların kullanımı dengelenmez, sürekli dış kaynaklı düşünmeye yönelinirse; bireyler fark etmeden zihinsel bağımlılık geliştirmeye başlar. Düşünme, üretme ve sorgulama refleksleri zamanla körelme riski söz konusu.
Son dönemde bilimsel literatürde bilişsel atrofi giderek daha fazla anılmaya başlandı. Ve ne yazık ki, bu sadece akademik bir terim olmanın ötesinde, yakın gelecekte insanlığın karşı karşıya kalacağı en sessiz ama en derin tehditlerden biri olma yolunda ilerliyor.
Bir yanıt yazın