Madrid’e üçüncü gelişim ve artık bu şehri çok sevdiğimi ayrıca not düşmeden yazıya başlamak istemedim. Avrupa Birliği’ne 1986 yılında tam üye olan İspanya’nın başkenti Madrid, oldukça güzel ve etkileyici bir şehir. Avrupa’nın üçüncü büyük şehri olan Madrid, aynı zamanda kıtanın en yüksek başkenti olma özelliğine de sahip. Tarihi geçmişi ve mimari yapılarıyla kendinden söz ettiren bu şehir, Real Madrid ve Atletico Madrid gibi dünya çapında bilinen iki büyük spor kulübüne de ev sahipliği yapıyor. Bu yönüyle Madrid tam bir futbol şehri.
Şehir içi ulaşım oldukça kolay; metro ağı geniş, caddeler yürüyüşe elverişli. Büyük bulvarları, zarif meydanları, kendine özgü mutfağı ve günün her saati canlı kalan atmosferiyle Madrid, ziyaretçilerine keyifli bir deneyim sunuyor. İki defa geldiğim bu güzel şehre ait notlarımı sizler için aşağıda toparlamaya çalıştım.
Madrid’i keşfederken en etkileyici olan şey, modern yaşamın tarihî dokuyla böylesine uyum içinde var olması. Kraliyet Sarayı’nın ihtişamından Prado Müzesi’nin sanat dolu salonlarına, Gran Vía’nın enerjisinden Retiro Parkı’nın huzuruna kadar şehir, her köşesinde başka bir hikâye anlatıyor. Güneşli bir sabah kahvenizi Plaza Mayor’da yudumlamak ya da akşamüstü tapas eşliğinde yerel lezzetleri denemek bile bu şehri unutulmaz kılmaya yetiyor. Bu güzel şehri gezmek ve keşfetmek için 2–3 günlük süre yeterli olacaktır. Umarım gezinize katkısı olabilecek notları aşağıda bulursunuz. Şimdiden keyifli seyahatler!
Madrid Nasıl Gezilir?
Madrid’i gezmek sandığınızdan çok daha kolay. Bu şehri keşfederken Sol Meydanı (Puerta del Sol)’u merkez olarak almanızı öneririm. Burası, şehrin kalbi ve “İspanya yollarının sıfır noktası.” Madrid’i planlı şekilde gezmek için iki rota oluşturmak büyük kolaylık sağlar. O yüzden o detayda şehri iki güne ayırarak size önerilerimi toparladım. İlki tarihî merkez ve kültürel yapılar için, ikincisi ise modern Madrid’in enerjisini hissetmek için ideal. Böylece hem şehrin ruhunu yakalar hem de zamanı verimli kullanırsınız.
Rota 1 – Madrid’in Kalbi: Puerta del Sol ve Çevresi
Bu rotada Puerta del Sol’u kendinize merkez alarak Madrid’in kalbini adım adım keşfedebilirsiniz. Şehrin ruhunu en iyi hissettiren bu bölgede her köşe, tarihle modern yaşamın buluştuğu ayrı bir hikayeye sahip. Sol Meydanı’ndan başlayarak Plaza Mayor, Mercado de San Miguel, Royal Palace ve Almudena Katedrali’ne uzanan bu yürüyüş, Madrid’in özünü anlamanın en keyifli yollarından biri. Dinamik haritaya buradan erişebilirsiniz.
Rota 2- Madrid’in Diğer Yüzü
Bu rotada, şehrin tarihî merkezinden biraz uzaklaşıp modern Madrid’in enerjisini keşfedeceksiniz. Başlangıç noktanız olarak Santiago Bernabéu Stadyumu’nu seçmenizi tavsiye ederim; çünkü stadyum şehir merkezinin biraz dışında kalıyor. Sabah erken saatlerde burayı gezmek, hem kalabalıktan uzak bir deneyim sunar hem de günün geri kalanında diğer duraklara bolca vakit ayırmanızı sağlar.Stadyum turunun ardından metroya atlayıp Plaza de Cibeles’e geçebilir, ardından Puerta de Alcalá ve Retiro Parkı’nda keyifli bir yürüyüş yapabilirsiniz. Günün ilerleyen saatlerinde Gran Vía, Plaza de España ve Las Ventas Arenası duraklarıyla Madrid’in kültürel, sanatsal ve mimari çeşitliliğini hissedebilirsiniz. Dinamik haritaya ise buradan erişebilirsiniz.
Madrid Şehir İçi Ulaşım
METRO: 1919 yılında faaliyete başlayan Madrid metrosu, Dünya’nın en büyük üçüncü metrosu olma özelliğine sahip. 12 farklı hat üzerinden birbirine bağlı olan Madrid metrosunda her hat ayrı bir renk ile gösteriliyor. Bundan dolayı gideceğiniz yönün rengini bilmeniz işinizi oldukça kolaylaştırıyor. Metroyu kullanarak Madrid’i çok rahat bir şekilde gezebilirsiniz. Her metro istasyonunda biniş kartı almak için otomatlar mevcut. En düşük bilet ücreti 2,80 Euro. Dilerseniz 10 biniş hakkına sahip metro kartını 12,20 Euro’ya da alabilirsiniz. Madrid Metrosunda iç aktarmalar mevcut olduğu için istasyonlar arasında rahatlıkla geçiş yapabiliyorsunuz. Havalimanından yeşil metro hattına binerek şehir merkezine ulaşabilirsiniz. Bilet ve metro hakkında daha detaylı bilgi için > https://www.metromadrid.es/en/travel-in-the-metro/fares-and-tickets/tickets

Taksi: Hafta içi günlerinde (örneğin Pazartesi–Cuma) sabah 07:00-21:00 arası uygulanan “tarife 1” için araç taksimetresi açılış ücreti 2,50 €. Başlangıç ücretinin ardından kilometre başına yaklaşık 1,15 € ücret alınmakta. Gece saatleri (21:00–07:00) ile hafta sonları ve resmi tatiller için “tarife 2” geçerli: açılış ücreti 3,15 €, kilometre başı ücret yaklaşık 1,40 €. Havalimanı (Adolfo Suárez Madrid–Barajas Airport) ile şehir merkezindeki “M-30” çevresi içindeki noktalara yapılan yolculuklar için sabit ücret 33 € olarak uygulanmakta, zaman diliminden bağımsız. Havalimanından M-30 dışına ya da belirli şartlara göre başka tarifeler uygulandığında; örneğin 9 km’den kısa mesafede başlangıç fiyatı 22 €, kilometre başı ~1,35 € olabiliyor. Gece tarifeleri, hafta sonu ve resmi tatillerde tarife 2 devreye giriyor; o zaman ücretler yükseliyor. Havalimanı çıkışlı-girişli yolculuklar için sabit ücret uygulamaları olduğu için trafik yoğunluğu olsa bile ücret değişmiyor. Mesafeye, bölgeye ve tarifeye göre ücretler değişiyor şehir merkezinden havalimanına taksi için 15-20 € yazdığın rakam biraz düşük kalabiliyor; sabit ücret 33 € olduğu için bu aralığın üstünde bir tutar görülebilir.
Şehirlerarası Otobüs: Madrid’de şehirlerarası otobüs yolculuğu için iki ana terminal bulunuyor: Estación Sur de Autobuses (Méndez Álvaro) ve Intercambiador de Avenida de América. Estación Sur şehrin dışında yer alıyor; buraya Metro 6 hattı üzerindeki Méndez Álvaro istasyonundan ulaşabilirsiniz. Avenida de América terminaline gitmek için ise 4, 6, 7 veya 9 numaralı metro hatlarını kullanarak aynı adlı durakta inebilirsiniz. Gidiş ve dönüşte farklı terminaller kullanıldığından biletinizdeki terminal adını mutlaka kontrol etmenizi öneririm. Madrid’den şehirlerarası yolculuklarda en çok tercih edilen firmalar ALSA ve Avanza’dır; her ikisi de güvenilirdir. Madrid-Barcelona hattında biletler erken alımlarda € 30-60, Madrid-Valensiya hattında ise € 25-40 civarındadır. Online alınan biletlerde yazıcı çıktısı gerekmeden doğrudan otobüse binebilirsiniz. Bilet alımı için ise https://www.busbud.com/en sitesini tavsiye ederim. Biletinizi online aldığınızda herhangi bir çıktıya gerek duymadan direkt olarak otobüse binebilirsiniz. Bilet alımı için ise https://www.busbud.com/en sitesini tavsiye ederim. Biletinizi online aldığınızda herhangi bir çıktıya gerek duymadan direkt olarak otobüse binebilirsiniz.
Şehir İçi Otobüs: Şehir içi otobüs ağı (Empresa Municipal de Transportes de Madrid – EMT) tek seyahatlik bilet için 1,50 € ücret alıyor. 10 seferlik kart (metro + EMT için “Metrobús” tipi) hâlâ 12,20 € olarak geçiyor. Metro yerine otobüsü bir seçenek olarak düşünebilirsiniz, ancak şehirdeki ulaşım açısından metro sistemi genellikle daha hızlı ve pratik oluyor.
Madrid’de Flamenco Nerede İzlenir?
Madrid’de yapılacak en güzel şeylerden bir tanesi de tartışmasız şekilde flamenko izlemek olur. Bunu yapmazsanız eksik kalacak bir Madrid seyahatiniz olur. Flamenko için ise ne sevdiğim adres Tablao Flamenco Villa Rosa. Bu mekan, Madrid’in merkezine oldukça yakın. “Plaza Santa Ana 15” adresinde yer alıyor. Tablao Flamenco Villa Rosa, 1911 yılında açılmış, Madrid’in en eski flamenko sahnelerinden biri. Picasso’dan Hemingway’e kadar birçok sanatçının uğrak yeri olmuş. Flamenko gecesi için giriş ücreti genellikle yaklaşık €35–65 arasında değişiyor ve bir içecek dahil oluyor. En güzel yer için birkaç gece öncesinden rezervasyon iyi olur. Rezervasyonu ise online olarak buradan yaptırabilirsiniz.
Madrid’de Kahvaltı
İspanya’nın birçok şehrinde Türkiye’de yediğimiz tarzda bir kahvaltı bulabilmek çok zor. Buradaki kahvaltılar daha sade (kruvasan vb.) ve kısa süren türden. Kahvaltı için Calle de Hortaleza’da bulunan La Espanola adlı mekanı araştırmalarım sonucu buldum. Burada söylediğiniz menü içerisinde kahve, yoğurt, kahve dahil olarak geliyor. Aleman ve Espanol olarak iki menü aldım ve toplamda 12 Euro ödedim. Mekan ve yiyeceklerin lezzetleri fena değildi. Alternatifiniz yok ise gelinebilir.
Madri’de Gezilecek Yerler (Rota 1 ve Rota 2 olarak)
Madrid için toplamda 2-3 günlük süre şehri gezmek ve lezzetlerini tatmak için yeterli olacaktır. Konaklama yerinizi ‘Sol’ meydanına yakın bir yerlerde yapabilirseniz ulaşıma ekstra ücret ödemeden şehri rahatlıkla keşfedebilirsiniz.
ROTA 1’E BAŞLIYORUZ 🙂
Sol Meydanı – Puerta Del Sol
Burası yalnızca şehrin değil, adeta İspanya’nın kalbinin attığı yer. Günün her saati canlı, sokak müzisyenleriyle, kalabalığıyla, enerjisiyle Madrid’in ruhunu en iyi yansıtan meydanlardan biri. Meydanın simgesi hâline gelen çilek ağacı yiyen ayı heykeli (El Oso y el Madroño), şehrin armasında da yer alıyor ve fotoğraf molası için ideal bir nokta. Aynı zamanda İspanya’nın karayolu ağının “kilometre sıfır noktası (Kilómetro Cero)” da burada; yani ülkenin tüm yolları tam olarak bu noktadan başlıyor. Meydanın hemen yanında Başbakanlık Ofisi (Real Casa de Correos) var. Her yıl yılbaşı gecesi, İspanyolların saat 12’de 12 üzüm tanesi yediği geleneksel kutlamalar tam bu binanın önünde gerçekleşiyor. Puerta del Sol’a ulaşmak için 2 numaralı kırmızı metro hattını kullanarak aynı isimli durakta inebilirsiniz.
Plaza Mayor
Madrid’in en büyük ve en ünlü meydanlarından biri olan Plaza Mayor, şehrin tarihini adeta açık havada anlatan bir sahne gibi. 1620 yılında Kral III. Felipe döneminde açılan bu görkemli meydan, bir zamanlar boğa güreşleri, düğünler, hatta idamlara sahne olmuş. Meydan, geçmişte bir pazar yeri olarak da hizmet vermiş. Belirli günlerde yeniden o eski ruhuna dönüyor. Plaza Mayor’un binaları arasında gezerken mimarideki farkı hemen fark edeceksiniz. En dikkat çekeni, kuzey cephesindeki ünlü Casa de la Panadería yani Fırıncının Evi. 1670 ve 1790’daki iki büyük yangında ciddi hasar gören bu yapı, farklı dönemlerde yeniden inşa edilerek bugünkü zarif hâline 1992’de kavuşmuş. Cephesindeki alegorik freskler, meydanın hikâyesine sanatsal bir derinlik katıyor. Günümüzde Plaza Mayor, kafeleri, sokak sanatçıları ve tarihi atmosferiyle Madrid’in en canlı buluşma noktalarından biri. Meydan tamamen ücretsiz gezilebiliyor ve Puerta del Sol’a yalnızca 5 dakikalık yürüyüş mesafesinde.
Buraya kadar gelmişken Madrid’in en ünlü ekmek arası kalamarcısı olan La Campana’da buranın içerisinde gibi. Yine en ünlü Churros’cu olan Chocolatería San Ginés’da buraya 300 metre civarlarında. Belki buraya gelmişken bu iki lezzet durağını da deneyimlemek isteyebilirsiniz.
Sobrino de Botin – Dünyanın En Eski Restoranı
Plaza Mayor’un hemen arkasındaki dar sokaklardan birine gizlenmiş olan Sobrino de Botín, yalnızca bir restoran değil, aynı zamanda yaşayan bir tarih. 1725 yılında açılan bu mekan, Guinness Rekorlar Kitabı’na göre dünyanın kesintisiz hizmet veren en eski restoranı unvanına sahip. Yaklaşık üç asırdır aynı taş fırınlarda yemek pişiriliyor. Öyle ki, restoranın fırını 1725’ten bu yana hiç sönmemiş. Menüdeki en meşhur yemek olan cochinillo asado (fırında süt domuz) ve cordero asado (kuzu tandır), geleneksel Castilla mutfağının en iyi lezzetlerinden. Botín’in bulunduğu Calle de Cuchilleros sokağı, kendisi kadar eski restoranlar ve taverna benzeri mekanlarla dolu. Her biri Madrid’in gastronomik geçmişinden bir sayfa gibi. Ancak Botín’e gitmeyi planlıyorsanız, mutlaka önceden rezervasyon yaptırın; çünkü burası hem yerel halk hem de turistler tarafından her daim dolu. Daha fazla bilgi ve rezervasyon için: www.botin.es
Pontifical Basilica of Saint Michael
1745 yılında tamamlanan Pontifical Basilica of Saint Michael (Basílica Pontificia de San Miguel), Madrid’deki en zarif barok yapılardan biri. Dış cephesindeki kıvrımlı hatlar ve heykellerle bezeli detaylar, şehrin mimari dokusu içinde hemen dikkat çekiyor. İçeriye adım attığınızda, altın tonlarının hâkim olduğu kubbeler, fresklerle süslü tavanlar ve ince sütunlar sizi adeta 18. yüzyılın ruhuna götürüyor. Burayı isterseniz ziyaret edin ama bence gelmişken de bir görün. Botin’e çok yakın bir mesafede bulunuyor. Ziyaret saatleri ise Kışın: 09:30–13:30 / 17:30–21:00, Yazın: 09:45–13:15 / 18:00–21:15. Giriş ise ücretsiz.
Mercado de San Miguel – Madrid’in Lezzet Tapınağı
1915 yılında açılan Mercado de San Miguel, Madrid’in kalbinde yer alan, şehrin en ikonik ve en modern pazarlarından biri. Burası sadece bir pazar değil; taze lezzetlerin, geleneksel tatların ve modern dokunuşların buluştuğu canlı bir gastronomi merkezi. Deniz ürünlerinden peynir çeşitlerine, tapaslardan şaraplara, ızgara etlerden enfes tatlılara kadar her şeyin en tazesini bulabilirsiniz. Camekânlı demir mimarisiyle tarihi dokusunu koruyan pazar, günün her saati yerel halk ve turistlerle dolup taşıyor. Eğer Madrid’de yalnızca bir yemek deneyimi yaşayacaksanız, bu kesinlikle burada olmalı. Puerta del Sol’a yalnızca 5–10 dakikalık yürüyüş mesafesinde. Aç gidin, doyasıya tadın!
Kraliyet Sarayı – İspanya’nın Görkemi
Madrid’in en etkileyici yapılarından biri olan Kraliyet Sarayı (Palacio Real de Madrid), hâlen İspanya Kraliyet Ailesi’nin resmi ikametgâhı olarak kabul ediliyor. Barok mimarinin en zarif örneklerinden biri olan bu görkemli saray, 135.000 metrekarelik alanı ve 3.400’ün üzerindeki odasıyla Avrupa’nın en büyük kraliyet sarayı unvanına sahip. İçinde yer alan Kraliyet Silahhanesi (Armería Real), Orta Çağ zırhları ve silah koleksiyonlarıyla mutlaka görülmesi gereken bölümlerden biri. Altın yaldızlı tavanlar, devasa merdivenler ve Goya tablolarıyla süslü salonlar sarayın görkemini taçlandırıyor. Ziyaret saatleri: 10.00–18.00 (yazın 19.00’a kadar). Giriş ücreti: Yetişkinler için 14 €.
Almudena Katedrali
Madrid’in en önemli simgelerinden biri olan Almudena Katedrali, Kraliyet Sarayı’nın hemen yanında yer alıyor. 400’ün üzerinde sütunla inşa edilen bu yapı, İspanya’daki en büyük crypte (taş mezar odası) sahip olmasıyla ayrı bir özelliğe sahip. Roma Katolik Başpiskoposluğu’nun merkezi olarak hizmet veren katedral, hem mimari ihtişamı hem de manevi atmosferiyle etkileyici. İçerisinde Hz. Meryem’in Madrid’deki en eski temsili olan Zambaklı Meryem heykeli de bulunuyor.
Plaza de Oriente – Kraliyet’in Bahçesi, Madrid’in Sessiz Nefesi
Madrid’in kalbinde, Kraliyet Sarayı ile Almudena Katedrali arasında yer alan Plaza de Oriente, şehrin en zarif ve dingin meydanlarından biri. 19. yüzyılda Kral VII. Fernando’nun isteğiyle tasarlanan bu alan, simetriyle düzenlenmiş bahçeleri, heykelleri ve çiçekli yollarıyla adeta bir açık hava müzesi hissi uyandırıyor. Meydanın merkezinde, atının üzerinde yer alan III. Felipe heykeli, barok sanatının güçlü bir sembolü olarak yükseliyor. Heykelin dengesini sağlamak için Galileo Galilei’nin yaptığı hesaplamalar, burayı sanat ve bilimin buluştuğu bir yer haline getiriyor. Meydanı çevreleyen Jardines de Cabo Noval ve Jardines de Lepanto, sessiz bir mola vermek ya da fotoğraf çekmek için mükemmel.
Meydanın tam merkezinde bulunan Monument to Philip IV, yani atının üzerinde yer alan Kral IV. Felipe heykeli var. Meydanın bahçelerini çevreleyen sıralarda ise “Gothic Kings” ya da “Vizigot Krallar” olarak adlandırılan yaklaşık 20’yi geçkin İspanyol kral heykeli yer alıyor. Heykellerin hepsi aynı döneme ait değil; farklı stil ve dönemlerin izlerini taşıyor.
Teatro Real – Madrid’in Görkemli Opera Evi
Madrid’in en prestijli kültür mekânlarından biri olan Teatro Real, 19. yüzyılda inşa edilmiş ve bugüne kadar opera, bale ve klasik müziğin buluştuğu bir sahne hâline gelmiş durumda. Yapımına 1818 yılında başlanmış ve resmi açılışı 19 Kasım 1850’de yapılmış. Saraya (Palacio Real) karşı, Madrid’in merkezi Plaza de Oriente’de konumlanan bu opera binası, mimarisiyle de dikkat çekiyor. Gösterişli ön cephesi ve içindeki klasik opera salonu. Teatro Real’e giriş turları ortalama 10–14 € civarında. Güncel oyun programına ve bilet satışlarına teatroreal.es adresinden kolayca ulaşabilirsiniz.
Sabatini Bahçeleri
Sabatini Bahçeleri (Jardines de Sabatini), Kraliyet Sarayı’nın kuzey cephesinde yer alan zarif bir Fransız tarzı bahçe. 1930’lu yıllarda inşa edilen bu bahçeler, sarayın mimarı Francesco Sabatini’nin anısına adını almış. Simetrik düzeni, heykellerle çevrili yürüyüş yolları ve ortasındaki yansıtma havuzuyla Madrid’in en sakin köşelerinden biri. Hem turistlerin hem de yerel halkın dinlenmek için tercih ettiği Sabatini Bahçeleri, şehir kalabalığından kaçıp huzur bulabileceğiniz nadir yerlerden biri. Giriş tamamen ücretsiz ve bahçeler her gün ziyarete açık. Açılış saatleri: Kışın 10.00–18.00, yazın 10.00–22.00. Özellikle akşam saatlerinde, sarayın arkasından batan güneşi buradan izlemek Madrid’de yaşanacak en huzurlu anlardan biri.
Cerralbo Müzesi
Debod Tapınağı’na geçmeden hemen önce uğramanızı tavsiye edeceğim yerlerden biri Cerralbo Müzesi (Museo Cerralbo). Madrid’in en az bilinen ama en etkileyici müzelerinden biri. yüzyılın aristokrat yaşam tarzını yansıtan müze, Cerralbo Markisi ve ailesinin biriktirdiği sanat eserleriyle dolu. Tablolar, zırhlar, porselenler, madalyalar ve mobilyalarla birlikte toplamda 50.000’den fazla eser sergileniyor. Her oda, dönem dekorasyonuyla birlikte korunmuş durumda; bu da ziyaretçiye bir müze değil, yaşayan bir ev atmosferi var. Ziyaret saatleri: Salı–Cumartesi 09:30–15:00. Giriş ücreti: 3 €. Perşembe 17:00–20:00 arası ücretsiz gezilebiliyor.
Debod Tapınağı – Madrid’de Gün Batımının Antik Durağı
Madrid’in merkezinde bir Mısır tapınağı görmek ilk başta şaşırtıcı gelebilir ama Debod Tapınağı (Templo de Debod), şehrin en özel noktalarından biri. Plaza de España’nın hemen karşısında yer alan bu antik yapı, Mısır hükümeti tarafından 1968 yılında İspanya’ya bağışlanmış ve 1972’de ziyaretçilere açılmış. Tapınak, Mısır’ın ülke dışında korunan yalnızca dört orijinal tapınağından biri olma özelliğini taşıyor. Güneş Tanrısı Amon-Ra’ya adanan bu 2200 yıllık yapı, taş taş sökülüp yeniden Madrid’de inşa edilmiş. Gün batımında çevresindeki yansıma havuzları suyla dolduğunda ve ışıklar yandığında, ortaya çıkan manzara şehrin en büyüleyici görüntülerinden birine dönüşüyor. Bu yüzden özellikle akşamüstü saatlerinde gitmenizi kesinlikle tavsiye ederim. Giriş ise ücretsiz.

ROTA 2’YE BAŞLIYORUZ 🙂
Santiago Bernabéu Stadyumu
1947’de inşa edilen Santiago Bernabéu Stadyumu, sadece Real Madrid’in evi değil, futbol tarihinin en saygı duyulan sahnelerinden biri. Adını kulübün efsane başkanı Santiago Bernabéu Yeste’den alan bu görkemli arena, 81 bin kişilik kapasitesiyle Avrupa’nın en büyüklerinden biri. Şehrin biraz kuzeyinde yer almasına rağmen 10 numaralı mavi metro hattı binerek “Santiago Bernabéu” durağında indiğinizde doğrudan stadyumun önündesiniz. Burası 2024’te tamamlanan yenilemeyle birlikte stat artık dev bir LED cephesi, açılır kapanır çatısı ve 360° ekranıyla modern bir spor kompleksine dönüştü. Gerçekten efsane bir yer olmuş. Giriş ücreti ortalama 25 € ve tur yaklaşık 1 saat sürüyor. Pazartesi–Cumartesi: 09:30 – 19:00, Pazar ve tatil günleri: 10:00 – 18:30. İmkanınız varsa ligi takip edip bir maça gelmenizi öneririm.
Las Ventas – Madrid’in Arenası ve Kültürel Sembolü
1931 yılında açılışı yapılan Las Ventas Arenası (Plaza de Toros de Las Ventas), Madrid’in simge yapılarından biri. Yaklaşık 24.000 seyirci kapasitesiyle Avrupa’nın en büyük boğa güreşi arenası olan yapı, geleneksel Neo-Mudéjar mimarisiyle kırmızı tuğladan inşa edilmiş etkileyici bir anıt. Las Ventas yalnızca boğa güreşlerinin değil, aynı zamanda konserlerin, sergilerin ve kültürel etkinliklerin de adresi. Ziyaret saatleri: Her gün 10:00–18:00 (yazın 22:00’ye kadar).Giriş ücreti: Tur biletleri 14 €, müze ziyareti 6 €. Ulaşım için ise Metro 5 veya 2 numaralı hat, Ventas durağında inebilirsiniz (5 numara Alameda de Osuna yönü.)
Gran Vía – Madrid’in Işıklı Caddesi
Madrid’in kalbi sayılan Gran Vía, hem şehrin alışveriş merkezi hem de kültürel buluşma noktası. 1924 yılında açılan ve yaklaşık 1,5 kilometre uzunluğa sahip bu ünlü cadde, “İspanya’nın Broadway’i” olarak biliniyor. Gündüzleri şık butikler, kafeler ve tarihi binalarla doluyken; geceleri ışıkları, tiyatroları ve barlarıyla şehrin gece hayatının kalbine dönüşen bir yer. Cadde boyunca ilerlerken art deco ve neoklasik tarzda inşa edilmiş binaların mimarisine tanıklık edeceksiniz. En dikkat çekici yapılardan biri ise cadde girişinde yer alan efsanevi Metropolis Binası. Gran Vía, birçok devlet kurumu ve büyük markanın da merkezi konumunda. Puerta del Sol’a yalnızca 5–10 dakikalık yürüyüş mesafesinde.
Plaza de Cibeles
Gran Vía’nın hemen 250 metre aşağısında yer alan Plaza de Cibeles, Madrid’in en ünlü ve en zarif meydanlarından biri. Şehrin tam kalbinde bulunan bu meydan, önemli kutlamalar sırasında adeta Madrid’in buluşma noktası. Meydanın merkezinde, mermerden yapılmış Cibeles Çeşmesi (Fuente de Cibeles) yer alıyor. Roma mitolojisindeki bereket tanrıçası Kibele (Cybele)’yi arabasında iki aslanla tasvir eden bu heykel, Madrid’in en ikonik sembollerinden biri. Banco de España, Palacio de Buenavista, Palacio de Linares ve muhteşem beyaz cephesiyle Palacio de Cibeles (bugünkü Madrid Belediye Binası). Gündüz ihtişamlı, gece ışıklar altında büyüleyici
Puerta de Alcala
Madrid’in simge yapılarından biri ve adeta şehrin “kraliyet kapısı.” 1778 yılında Kral III. Carlos’un emriyle inşa edilen bu anıt kapı, kente doğudan gelen yolcuları karşılamak için yapılmış. Neoklasik mimarinin zarif bir örneği olan yapı, Roma’daki zafer taklarından ilham alınarak mimar Francesco Sabatini tarafından tasarlanmış. Beş kemerli yapısı, taş oymalarla süslü detayları ve kraliyet armalarıyla etkileyici bir görünüme sahip. Eskiden Madrid’e giriş kapısı olan bu anıt, bugün Retiro Parkı’nın hemen girişinde ve Plaza de Cibeles’e yalnızca birkaç adım uzaklıkta bulunuyor.
Retiro Parkı (Parque del Buen Retiro)
Madrid’in en ünlü parkı olan Retiro Parkı (Parque del Buen Retiro), şehrin merkezinde huzur dolu bir kaçış noktası. 17. yüzyılda Kral IV. Felipe için bir saray bahçesi olarak tasarlanan park, bugün yerel halkın ve turistlerin buluşma yeri haline gelmişParkın içinde yer alan Cristal Sarayı (Palacio de Cristal) ve Velázquez Sarayı, sanat sergilerine ev sahipliği yapıyor. Küçük gölde kayık kiralayıp gezmek, çevrede sokak sanatçılarını izlemek Madrid deneyiminin keyifli bir parçası. Şehrin temposundan uzaklaşıp doğanın içinde nefes almak isteyenler için Retiro Parkı, vazgeçilmez bir durak olabilir. Burada bir şeyler içmenizi ve göl manzarasında insanları izlemenizi tavsiye ederim.
Prado Müzesi – Avrupa Sanatının Kalbi
Prado Müzesi (Museo del Prado), yalnızca Madrid’in değil, tüm Avrupa’nın en önemli sanat müzelerinden biri. 1819 yılında açılan müze, Velázquez, Goya, El Greco, Rubens ve Titian gibi ustaların başyapıtlarını barındırıyor. Burada yaklaşık 8.000 tablo ve 700’den fazla heykel var. Vaktiniz bol ise tavsiye ederim. Giriş ücreti: 15 €. Açılış saatleri ise 10.00–20.00 (Pazartesi hariç).
Kraliçe Sofia Ulusal Sanat Müzesi
Madrid’in çağdaş sanat sahnesinin kalbi olan Reina Sofía Müzesi, 20. ve 21. yüzyıl sanatının başyapıtlarını sergiliyor. Guernica gibi devasa bir eseri barındıran bu müzede Pablo Picasso’nun meşhur Guernica tablosu da yer alıyor. Ziyaret saatleri ise Pazartesi ile Cumartesi arası 10.00–21.00 ; Pazar günleri 10.00–14.30 (Salı kapalı). Giriş ücreti 12 Euro.
Madrid seyahatlerimde farklı bölgelerde konaklama fırsatım oldu ve deneyimlerime göre şehrin tadını çıkarmak için merkezi konum gerçekten çok önemli. İlk gelişimde Airbnb üzerinden ev kiralamıştım. Lokasyon seçiminde önceliğim, yazıda da önerdiğim gibi, Sol Meydanı’na yakın olmak oldu. Bunun için en ideal yerin Hortaleza Caddesi (Calle Hortaleza) olduğunu söyleyebilirim. Hem oldukça merkezi, hem güvenli, hem de restoran ve mağazalara yürüme mesafesinde. Hortaleza Apartment’ta kaldığım iki katlı dubleks daire için iki günlüğüne 100 € ödemiştim. Rezervasyonu ise booking.com üzerinden yapmıştım.
Son seyahatimde ise kendime gerçekten özel bir deneyim yaşatmak istedim ve Plaza Mayor’da konakladım. Bu daireyi Airbnb üzerinden buldum. Fiyat biraz yüksek olsa da (3 gecelik yaklaşık 35.000 TL) sabah kahvemi, akşam yemeğimi Plaza Mayor manzaralı balkonumda içmek her kuruşuna değdi.
Tek kişi için pahalı olabilir ama 2–3 kişiyseniz kesinlikle değer.
Madrid’de Yeme ve İçme
CANA: Yerel bir bira olan Cana, her yerde bulunmuyor. Bu birayı yoğun aramalarım sonucu Mercado de San Miguel pazarının yanında bulunan Frinsa La Conservera’da buldum. Güzel bir tadı vardı. Bir bardak Cana’nın fiyatı ise 1,70 Euro.
CURROS (Xurros): Kızarmış bir hamur tatlısı olan Curros, Madrid’de yenilmesi gereken yerel lezzetlerden bir tanesi. Curros için Sol meydanına çok yakın olan Tacita de Plata’yı tavsiye ederim. Yine diğer meşhur bir adres ise Churros’cu olan Chocolatería San Ginés’da. Plaza Mayor meydanına 300 metre civarlarında.
BOCADILLO DE CALAMARES (Ekmek Arası Kalamar): Madrid’in meşhur lezzetlerinden bir diğeri ise ekmek arası kalamar. Plaza Mayor’un içerisinde La Campana bu lezzeti tatmak için güzel bir adres.
PANCON TOMATE (Zeytinyağlı Domatesli Ekmek): Ekmeğin üzerine önce zeytinyağı sonra domates sonra sarımsak sürüldükten sonra yenen bu lezzet tipik bir İspanyol lezzeti. İspanyollar bunu günün her saati yiyebiliyorlar ama en çok sabah kahvaltısında tüketiliyor.
PADRON (Pimientos de Padron): Galicia’nın Padron bölgesinde yetişen bu biberler yağda kızartıldıktan sonra üzerine tuz ve karabiber dökülerek servis ediliyor. Lezzetli ve güzel bir tadı var. Ben bu lezzeti çok sevdim. Çerez niyetine.
CAVA (İspanyol Şampanyası): İspanya’nın Penedes bölgesinin üzümlerinden üretilen bir şampanya türü olan Cava, yemeklerin öncesinde tercih edilen alkollü bir içecek.
TORTILLA (İspanyol Omleti): Genellikle sabah kahvaltılarında tercih edilen Tortilla, yumurta, soğan ve patatesten yapılıyor.

MANCHEGO PEYNİRİ: İspanya’nın en meşhur peynirlerinden biri olan Manchego yaklaşık beş aylık bekleme süresinin sonrasında satışa sunuluyor. Genellikle şarapların yanında tüketilen bu peynir türü yemeklerin yanında da kullanılıyor. Mutlaka denemenizi tavsiye ederim.
CLARA: Bir bardağında ¾’ünün bira, ¼’ünün sprite ve limon eklenmesiyle oluşan hafif ve oldukça lezzetli bir alkol. Birçok mekanda bulabileceğiniz bu alkollü içeceğin fiyatı 3 ila 5 Euro arasında değişiyor.
VERMOUTH DE GRİFO: Barselona ve Madrid’de yerel halkın tercih ettiği oldukça popüler içeceklerden bir tanesi. İspanya’nın birçok yerinde bu içecek bir gelenek. Genellikle sabah kahvaltısı ile öğle yemeği arasında tüketilmesine karşın günün her saati içilebiliyor. Şişelerden ziyade musluklardan içilmesi tavsiye ediliyor. Tadında kendine özgü aromatik baharatlar bulunan bu içeceği mutlaka denemenizi tavsiye ederim. Bir bardağının fiyatı 2,5 Euro civarlarında değişiyor. Özellikle et restoranlarında yemeklerin sonrasında ağırlığı alması içinde ikram ediliyor.
Madrid RoofTop Mekanlar
360º Rooftop Bar – Hotel Riu Plaza Espana
Hotel Riu Plaza España’nın 27. katında yer alan 360º Rooftop Bar, Madrid’in en etkileyici manzarasına sahip. Şehri panoramik olarak izleyebileceğiniz bu terasta, ayaklarınızın altındaki cam köprüden aşağıya bakarken hem biraz yükseklik korkusu hem de büyük bir hayranlık hissediyorsunuz. Gündüz saatlerinde giriş 5 €, akşamüstü veya hafta sonu 10 € civarında. İçeride içecek fiyatları makul ve ortam oldukça enerjik.
Azotea Cibeles
Plaza de Cibeles’in tepesinde, Madrid’in tam kalbinde yer alan Azotea Cibeles, hem şık hem de huzurlu bir atmosfer arayanlar için ideal bir durak. Gündüzleri güneşin altında kahve ya da hafif bir öğle yemeği, akşamları ise büyüleyici şehir manzarasına karşı bir kadeh şarap. Manzara, Cibeles Çeşmesi’nden Gran Vía’ya kadar uzanıyor. Giriş ücretsiz, sadece restoran veya bar tüketimi yapmanız yeterli. Akşam saatlerinde kalabalık olabiliyor, bu yüzden önceden rezervasyon yaptırmakta fayda var.
Madrid Hakkında Kısa Tavsiyeler
- Şehrin gece hayatını mutlaka yaşayın,
- Sol Meydanı’nda bulunan ve 1894 yılında beri açık olan La Mallorquina pastanesinde tatlı yiyin,
- Real Madrid’in harika stadını ziyaret edin,
- Kahvenizi alarak Debod Tapınağı’ndan gün batımını izleyin,
- Plaza de Mayor’da kurulan pazarlarda kaybolun,
- Gran Via caddesini özellikle gece baştan başa yürüyün,
- Cel Asador de Aranda’da et yemeği yiyin,
- İmkanınız olursa Real Madrid veya Atletico Madrid’in bir maçına gidin,
- Madrid’in ara sokaklarında rotanız olmadan gezin,
- Mercado de San Miguel’deki taze atıştırmalıkların tadına bakın,
- Plaza de Mayor’un arkasındaki iki asırlık restoranlarda yemek yiyin,
- Flamenko gösterisine gidin,
Bir yanıt yazın